31 Ocak 2011 Pazartesi

Linkedin’den yeni bir ürün: InMaps


Visualize your LinkedIn network with InMaps

LinkedIn Labs yeni bir ürünü daha biz Linkedin kullanıcılarının hizmetine sundu: LinkedIn Maps

Biraz karışık ama network'unuze yukarıdan bakmanıza yardımcı olmasından dolayı çok faydalı, ayrıca network'unuzdeki bir kişinin diğeri ile hangi kişi(ler) üzerinden bağlı olduğunu da yine tek sayfada görebiliyorsunuz.

Denemeden önce ne olduğunu anlamak isteyenler YouTube üzerinden şu adreste izleyebilirler;
http://www.youtube.com/watch?v=PC99Nw2JX8w&feature=player_embedded


Bence yine faydalı bir ürün olmuş, tebrikler LinkedIn Labs
J

İlgili link  inmaps.linkedinlabs.com

Patronların Sevmediği Siteler

Patronların sevmediği siteler


Çalışanlarının büyük zaman geçirmesi yüzünden patronların sevmeyip yasakladığı 10 site.
Sanal alemde insanın ilgisini çeken ve işteyken dikkatini dağıtan çok malzeme olduğu bir gerçek. Bu yüzden pek çok firma, çalışanlarının gün içinde internette fazla zaman geçirmesinden pek hoşlanmıyor. Çareyi de personelin çıkmak bilmediği bazı siteleri yasaklamakta buluyor.
Son araştırmalar özellikle sosyal ağların çalışma saatleri içinde ciddi işgücü kaybı yarattığını gösteriyor. Huffington Post internet sitesinin yayınladığı OpenDNS Web Filtreleme Raporu 2010 raporuna ‘zaman öldürücü’ siteler arasında ikinci sırada çevrimiçi oyunlar yer alıyor.
OpenDNS’in Top10 listesine göre firmalarca iş saatleri içinde en çok bloklanan 10 site şöyle:
1. Facebook
2. MySpace
3. YouTube
4. Ad.Doubleclick
5. Twitter
6. MSN Hotmail
7. Orkut
8. Ad-Yieldmanager
9. Meebo
10. eBay.com

Kaynak: ntvmsnbc.com 

30 Ocak 2011 Pazar

Kifayetsiz Muhterisler ve ’Cahil Cesareti’


Çok değerli üstat Serdar Devrim'in e-postalarla insanların birbirine yollamaya doyamadığı, herkesin bir yerlerde sakladığı bir yazısını buraya eklemeden olmazdı. Fakat bu noktada şunu belirtmeliyim; bu yazı bana en az 4-5 kez farklı kişilerden geldi ve bir tanesi hariç hiçbirinde Serdar Devrim'in ismi geçmiyordu hatta bir tanesine sanırım bilimselliğini arttırmak amacıyla Prof. Dr. .... şeklinde bir imza atılmıştı, sadece Serdar Devrim'in hakkını değil tüm yazı sahiplarının hakkını yememek lazım ama bu kadar güzel bir yazı çıkarmış birisi en azından yazısı internette dolaşırken kendi adıyla dolaşması gibi basit bir şeyi fazlasıyla hak ediyor bence.

İşte o muhteşem yazı;


Kifayetsiz muhterisler ve ’cahil cesareti’

Bazen Amerika’yı yeniden keşfetmek işe yarar. (Amerigo Vespucci’nin işine yaradı mesela: Kristof Kolomb’un 1492’de yeni bir kıta keşfettiğini keşfettiği içindir ki, kıtanın adı Kristofa değil Amerika olarak kaldı.)
New York Stern School of Business’te görevli psikologlar Justin Kruger ve David Dunning’in tarihe geçmelerine vesile olan bulguları, yani Dunning-Kruger Etkisi adıyla literatüre geçecek olan teorileri de, Türk sağduyusunun yüzyıllardır "cahil cesareti" dediği şeydir aslında.

Journal of Personality and Social Psychology’nin aralık 1999 tarihli sayısında yayımlanan teorileri özetle "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır" der. (Bu cümle de Charles Darwin’e aittir zaten.)

Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:

-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.

-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.

-Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.

-Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle, antrenmanla artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.

Değerlendirme zaafı

İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular. Cornell Üniversitesi’nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli sorular sordular. Ardından öğrencilerden "testin sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmelerini" istediler. En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin), testin yüzde 60’ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde olsalar yüzde 70’e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıktı. En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70’ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri) görüldü. (Not: Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000 yılında IgNobel de kazandılar.)

İki uzman psikolog bu bilinçsizliği, "kronik kendi kendini değerlendirme (auto-evaluation) yeteneksizliğine" bağlıyorlar. Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis etmekten acizdir. Ama asıl vahim olan, bu "yetersizlik + haddini bilmeme" kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç oluşturması. Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi.

İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "yetersiz", kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır. Aksine bunu bir "hak" olarak görecektir. "Uyanıklık" bilecektir.

Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak kendilerine haksızlık edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve muhtemelen üstleri tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaklardır. Üstleri de zaten genelde "aynı yoldan geçmiş" insanlardır.

Buna, insan kaynaklarının, iki benzer CV arasından, "kendine güvenen ve iyi sonuç alma olasılığı yüksek" adayı tercih edeceği gerçeğini de eklerseniz, Dunning-Kruger Sendromu’nun Peter Prensibi’nin (*) yatağını yaptığı da ortaya çıkar.

Sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır. Etrafınıza bir bakın, uzmanlara hak vereceksiniz.

(*) Peter Prensibi: Her çalışan, iş ortamında yetersiz olduğu noktaya kadar yükselir, der. Bunun doğal sonucu olarak, yüksek makamlar daima yetersiz insanlar tarafından işgal edilir.

Kifayetsiz muhterisi nasıl tanırsınız?

1- Gücünü delegasyon bahanesinden alır. Ekibinin orkestra şefi havalarına girer.

2- Çok gürültü patırtı eder, çok şey yapıyormuş havası estirir.

3- Koridorlarda hızlı hızlı, düşünceli edayla yürür.

4- "Beşer şaşar" diye düşünür. Ama genellikle şaşan beşer kendisi değil, başkasıdır.

5- Ne olursa olsun, hazırlıklıymış, olacakları önceden biliyormuş gibi davranır.

6- Üstlerine karşı son derece kibardır; altındakilere (özellikle de en çok ihtiyaç duyduklarına) kötü muamele eder.

7- İktidar ilişkileri ve göstergeleri onun için çok önemlidir. Astlarına kimin üst olduğunu hatırlatmayı sever.

8- İlk denemede başarılı olamazsa, başarısızlığının belgelerini yok etmeyi unutmaz.

9- Talimatlarını Post-it ile, e-postayla verir böylece astlarıyla yüzleşmekten kaçar.

10- Toplantılarda son sözü mutlaka o söyler, gerekirse başkasının sözünü tekrarlamak pahasına.


Serdar Devrim

sdevrim@hurriyet.com.tr





29 Ocak 2011 Cumartesi

Bir İş Görüşmesi Hikayesi





Neredeyse bir saat oldu… Girişteki bekleme odasının her ayrıntısını gözüm kapalı anlatabilirim. Koltuklar biraz eskimiş, oysa duvarların badanası ve yer döşemeleri pırıl pırıl. Belli ki yeni taşınmışlar, eski ofis mobilyalarıyla. Sağ elimle belli etmeden kenarlardan çıkan küçük iplikleri koparıyorum, sonra avcumun içinde yuvarlayarak koltuğun altına atıyorum. Bu arada avuçlarımın terlediğini hissediyorum, şimdi tokalaşırken ne kötü olacak! Büfedeki çocuk 3-4 kez geldi, içinde sigara, gofret, kola dolu poşetleriyle. Susadığımı fark ettim. Acaba sekreter kızdan içecek bir şey istesem mi?

Çaprazımda, her iki yanında büyük süs bitkileri –bence gerçek değiller- olan bir masada oturuyor. Telefonlardan birini gelen aramaları aktarmak için, diğerini de Esra ile konuşmak için kullanıyor. Esra da başka bir yerde çalışıyor ve anladığım kadarıyla nişanlısından yeni ayrılmış. Bizim sekreter kız da, Esra da çok yoğun çalışıyorlar. Hatta bir ara hangisinin daha yoğun olduğu üzerine konuşurlarken neredeyse tartışmaya başlayacaklardı. Bir Esra arıyor, bir bizimkisi... E onların da söylediği gibi, şekerim başka türlü zaman geçmiyor!

Karşı koltukta iki kişi daha var, yer olmadığı için biraz sıkışık oturuyorlar. Onlar da benim başvurduğum pozisyon için mülakata gelmişler. İşin kötüsü, ikisi de aynı şirkette çalışıyor. Her gün ofisi paylaştığın bir kişiyle, mülakata geldiğin şirkette karşılaşman kadar doğal bir şey olamazmış gibi, birbirlerine anlayışlı anlayışlı gülümsüyorlar. Birbirlerini ilk görüşlerinde, yüzlerinde oluşan ifadeyi herhalde asla unutamam. Donup kalma, şaşkınlık, sonra hızlı bir toparlanma (İş dünyası, olur böyle şeyler değil mi ama?) ve “Sen ne zaman başvurdun? Ben başvurmamıştım, internetten özgeçmişimi bulmuşlar, davet ettiler bir tanışayım dedim” gibi ‘şeffaf’ açıklamalar yapma konusunda amansız bir yarış…
Bu konuşmalardan sonra ikisi de gözlerini bana diktiler, süzüp duruyorlar. Sanki yapışık ikizler mülakata gelmiş, tek rakipleri de ben! Bak yine avuçlarım terliyor…

İşte biri dışarı çıkıyor, sekreterimiz ismimi söyledi. Şimdi sıra bende, oysa canım hiç yerimden kalkmak istemiyor. Sanki yıllardır bu eski koltukta; sekreter, yapay süs bitkileri, büfedeki çocuk ve yapışık ikizlerden oluşan dünyanın bir parçasıyım. Kaç gündür aklımda kurduğum onca cümle, mülakatlar konusunda okuduğum her şey son bir saatte uçup gitmiş gibi. Sakin ol, kendine güven, dik dur ve gülümse.

Aydınlık ama dar bir koridordan geçerek görüşme odasına giriyorum. Masada çay-kahve bardakları, yarı dolu bir kültablası, bir kenarda özgeçmiş olduğunu düşündüğüm ters çevirilmiş kağıtlar duruyor. Sıcak ve havasız, belli ki bu saate kadar çok kişi girip çıkmış. Ve karşımda, görüşmecilerim. Tokalaşıyoruz, hafifçe yüzüm kızarıyor, avuçlarımın hissettiğim kadar terlememiş olmasını umuyorum. Önce oturacağım koltuğu işaret ediyorlar, ben çantamı nereye koysam diye düşünürken işte ilk soru geliyor:

“Sibel Hanım, bugüne kadar 4 kere iş değiştirdiğinizi görüyoruz. Bir yerde en fazla 1,5 yıl çalışmışsınız. Neden bu kadar sık iş değiştirdiniz?”

Bu soruyu bekliyordum ama ilk soru olmasını değil! Önce beni biraz tanısaydınız? İlk iş yerimin ben başladıktan 4 ay sonra kapandığını anlatıyorum. Diğerinde yöneticimle düştüğümüz fikir ayrılıklarından bahsediyorum ve üçüncüsünden kariyerim için daha iyi bir adım olacağını düşündüğüm bir teklif aldığım için ayrıldığımı söylüyorum. Bunları söyledikçe kendimi sanki hakim karşısında dili çözülüvermiş bir suçlu gibi hissediyorum. Arada bir bana, bir birbirlerine anlam yükleyemediğim bakışlarla bakıyorlar.

“Hımmm… Evet, evet… Peki ya sonuncusu? Oradan ayrıldığınızdan beri, bakıyoruz da yaklaşık 4 aydır çalışmamışsınız…”

Evet çalışmadım, çalışamadım. Çünkü her şey sizin şu devasa bitkileriniz kadar yapay geliyordu. Kendime olan tüm inancımı kaybetmiştim. Dereceyle kazandığım üniversitem, keyif dolu geçen okul yıllarım, eşimin ve arkadaşlarımın başarılarıma olan bağımlılıkları ve içinde ‘ben’ olan her şey önemini yitirmişti. Size hiç olmaz mı? Bazen zor dönemleriniz olur ama önemli olan yeniden ayağa kalkıp “Ben de varım” diyebilmek değil midir? Hem 4 ay insan hayatında nedir ki?

Son iş yerimde mutsuzdum. Yöneticimin her sabah 11.00 gibi ofise gelmesini, saatler süren öğle yemeklerinden dönüp bana bu hafta sonu da çalışağımı söylemesini kaldıramadım. 1,5 sene boyunca 3 gün bile izin alamadan neredeyse haftanın her günü fazla mesai yapmak ve bunun maddi ya da manevi bir karşılığını alamamak beni çok yordu. Ayrıca dedikodu ortamına da ayak uyduramadım. Herkesin birbirine ismiyle hitap ettiği ve başlangıçta benim çok sıcak bulduğum bu ortamın aslında kaynayan bir kazan olduğunu fark ettiğimde ise hayal kırıklığına uğradım. Ve suçu hep kendimde aradım. Çünkü onlar daha çoktular. Birbirlerinden nefret etmelerine rağmen güler yüzleri ve esnek görüşleri ile pek hoştular. Gerçektim ve uyumsuzdum, o yüzden de giden ben oldum.

“Son şirketimde, kariyer olanakları konusunda başlangıçta verdikleri sözlere sadık kalmadılar. Önümü göremediğim için ayrılmaya karar verdim.” Bilmiyorum bu cevap sizi ne kadar tatmin eder? Yoksa gerçekleri mi duymak istersiniz?
Boğazım kurudu. İçecek bir şey istesem mi? Masadaki yarı dolu çay bardağına gözüm takılıyor. Şöyle demli bir çay ne iyi giderdi…

İş deneyimlerimi anlatıyorum. Başarılarımdan, liderlik ettiğim projelerden bahsediyorum. Anlattığım hiçbir şeyin onlara yeterli gelmediği gibi bir his var içimde. Sanki akılları ilk soruda kaldı. En baştan elendim mi acaba?

"Yürüttüğünüz projelerde, teslim tarihine sadık kalamadığınız durumlar yaşadınız mı? Bir gün içerisinde aynı anda birçok işi yapmak zorunda kaldığınızda, işlerinizi nasıl organize ettiğinizi bize anlatır mısınız? Biliyorsunuz bizim gibi kurumsal firmalarda iş etiği her şeyin öncesinde gelir. Bu konuda şimdiye kadar karşılaştığınız bir zorluk, düştüğünüz bir hata oldu mu, olduysa nasıl bir çözüm buldunuz?"

Onlar sordukça ben anlatıyorum. Ne anlattığımın farkında değilim, zaten onlar da pek dinliyor gibi görünmüyorlar, not almayı da bıraktılar.

İşte en kritik soru da geldi: Kendimde gördüğüm 'gelişmeye açık' noktalar. Aslında o kadar çok ki... Sorgulamayı seven bir insanım ben. Kendimi sevmediğimden değil, aksine sevdiğimden yapıyorum bunu. Örneğin, yeterince girişken değilim. Bir de hislerimi hiç saklayamamam. Oysa iş hayatında yüz ifadeniz ve ses tonunuz en kötü anlarda bile kontrol altında olmalı, biliyorum. Bir iş görüşmesinde bunları söylememem gerektiğini bildiğim gibi...

"Daima mükemmeli arayan bir yapım var, o yüzden üstlendiğim çok küçük bir iş bile kusursuz olana dek uğraşıyorum. Bazen bu huyum, ekip çalışmalarında herkesten çok sorumluluk almama yol açıyor ve beni yıpratabiliyor. Bunun yerine kişileri yaptıkları işi doğru yapmaya yönlendirmeliyim diye düşünüyorum. Kendimi bu konuda giderek geliştirdiğimi de hissediyorum."

Bu cümleleri ben mi kurdum? Neyse, sanırım beğendiler. Klasik bir başlangıç ama doğru bir sonuç diye düşünmüş olmalılar.

"Sibel Hanım... Evlisiniz... Çocuk düşünüyor musunuz? Biliyorsunuz çalışmaya başlarsak buradaki ilk yıllarınız çok yoğun geçecek. O anlamda doğum izni gibi durumların ortaya çıkıp çıkmayacağını da bilmemiz gerekiyor..."


Henüz eşimle bile konuşmamışken bu konuyu sizinle paylaşacak olmam ne kadar güzel... Peki kendimi böyle hazırlıksız yakalanmış, evli ve suçlu hissetmeme neden olan şey nedir şimdi?
"Çocuk mu? Tabi ki düşünmüyorum. İşim hayatımda hep ilk sırada yer almıştır. Kariyerimi etkileyecek böyle bir karar almama imkan yok."

Sahi bu insanlar kim? İnsan kaynaklarından mı yoksa başvurduğum pazarlama bölümünden mi olduklarını söylemediler. Orta yaşlı olan bir yönetici olmalı, ama hangi bölümde?

Beni arayacaklarmış, öyle dediler. Eve dönerken billboardlarda o şirketin reklamlarını gördüm. "Tüm dünyada bebekler bizim giysilerimizi giyiyor!.." Reklam panolarındaki bebeklerin dünyadan habersiz gülücükleri sokakları süslüyor. Çalışanlarının çocuk yapmasını istemeyen bir firmanın ürettiği bebek giysileri pazarda ilk sırada yer alıyor. Gülümsüyorum. Gülümsemem, bebeklerinkine hiç benzemiyor.

İnancımı bir kez daha mı kaybediyorum? Evdeki huzurlu köşeme saklanıp, hayata dair şikayetlerime kaldığım yerden devam mı etmeliyim? Yanlış bulduğum şeyleri düzeltecek, hayallerimin arkasında duracak gücüm var mı?

Karar veremiyorum.


Yazar: Deniz Yalım Kadıoğlu (Yolculuk Dergisi Editörü)

27 Ocak 2011 Perşembe

Tek Tık ile LinkedIn daveti alın, network’unuzu genişletin…

1-      Linkedin kullanıcı numaranızı bulun (“View my profile”ı tıkladığınızda adres kısmında URL’nin içinde geçen numara sizin LinkedIn numaranız. Mesela benimkisi aşağıdaki linkte görüldüğü üzere üzere 11210709.


2-      LinkedIn numaranızı ve adınızı ve soyadınızı aşağıda paylaştığım linkte ilgili yerlere yazın

http://www.linkedin.com/inviteFromProfile?from=profile&key=11210709&firstName=Bilal&lastName=Gul

Evet artık insanlar size bir tık uzaktalar; bu linki bit.ly ya da goo.gl gibi sitelerde kısaltın ve imzanızın ilgili yerlerine ekleyin. Ben şahsi e-postalarımda artık imzamı şu şekilde atıyorum;

Bilal Gül

LinkedIn’i iş arayışında daha verimli kullanmak için 5 yöntem

İş ve eleman arayanlar için oyunun kurallarını değiştiren LinkedIn’i iş arayanların daha verimli kullanabilmesi için 5 önerim;
1-      Detaylı bir profil oluşturun
2-      Çalışmak istediğiniz alanla ilgili geniş bir network’e sahip kişileri listenize ekleyin (bu kişiler “open networker” oldukları için davetinizi mutlaka kabul edeceklerdir)
3-      Uzmanlık alanlarınız ve ilgi duyduğunuz alanlarla ilgili gruplara üye olun
4-      Profilinizde gösterilmek üzere eski yöneticilerinizden veya çalışma arkadaşlarınızdan referans talebinde bulunun
5-      Çalışmak istediğiniz sektörlerdeki işe alım uzmanları ve headhunter’ları listenize ekleyin (inanın hiçbir headhunter headhunt ettiği sektörde çalışan bir profesyonelin davetini ret etmez)

Bilal Gül

24 Ocak 2011 Pazartesi

İş Hayatı Soru & Cevap Rehberi

Sn. Ahmet Kırtok tarafından hazırlanan yeni web sitesi 5 gün önce yayına girdi. 

İş hayatı ile ilgili her türlü konuda sorularınızı sorabileceğiniz ve uzmanlık alanınızdaki sorulan sorulara cevaplarınız ile yardımcı olabileceğiniz bir tecrübe paylaşım sitesi.

İş hayatındaki herkesin sorularına cevap bulabilecekleri kaliteli bir kaynak oluşturmaya çalışmış Sn. Ahmet Kırtok.

Unutmayın Bilgi Paylaşıldıkça Çoğalır...


İlgili link www.istekaynak.com


9 Ocak 2011 Pazar

2010'un En Acayip/İlginç Mülakat Soruları



BNET sitesi 2010 yılında dünyanın işveren markası olarak en çok çalışılmak istenen yerler tarafından sorulan ilginç soruları bir araya getirmiş. Firmalar bu tür soruları neden soruyor olabilir diye düşünenler olabilir; öncelikle bu tür soruları her iş görüşmesinde sorulmadığınızı bilmenizi isterim. Mesela Google aşağıda bahsi geçen soruları her finansçı alacağı zaman, hem İK’cı alacağı zaman ya da hem yazılımcı alacağı zaman bu soruları sormuyor. Pozisyon için gerekiyorsa soruyor, bu tür sorularda her pozisyon için gerekli değil. Bu soruların sorulmasının çeşitli nedenleri olmakla birlikte öne çıkan üç nedeni sayabilirim:

 1-      En iyi okullardan en iyi dereceler ile mezun olmuş kişileri almaya çalışıyorlar ama hepsini birden istihdam edemeyecekleri için bir şekilde onları kendi içinde ayrıştırmak zorunda. Bunu da ancak bu tür sorularla yapabilirler
2-      Özellikle bazen bir pozisyon için bir şey hariç her şey önemsizdir; bu bir şey “yaratıcı, out of box düşünce” olabilir dolayısıyla bu tür sorular bunu ölçmek için ideal yöntemler
3-      Teknik pozisyonlar için çok çok önemli olan sayısal analiz ve veri analizi yetkinliklerini gözlemlemek için gayet iyi düşünülmüş sorular.


If you were shrunk to the size of a pencil and trapped in a blender, how would you get out?
That might sound like a ridiculous question, but to a job candidate–at least one reportedly applying for a job at Goldman Sachs–it might actually be an important one.
Glassdoor, a job-posting and community site for job-seekers, has compiled a list of the oddest interview questions of 2010, and that zinger–reportedly from Goldman–wins the number one slot. “Interviews can be an extremely nerve wracking experience, and by shedding light on the process we hope to give job seekers a leg up in their next interview,” says Robert Hohman, co-founder and CEO of Glassdoor.

Glassdoor combed through 80,000 interview questions shared by job candidates on its site to find the wackiest queries. Glassdoor is not able to independently verify that these questions were actually asked, or who asked them.
BNET contacted all of the companies who made top 25, and among those who responded, none were able to confirm the origin of the questions. But none of them denied that the questions had been used, either (though some said these questions were not part of a standard set used by all interviewers), and some even offered a possible explanation as to what kind of answer the interviewer was after.
Think you’re prepared for your next interview? Well, if you can answer these, you probably are:
1.      If you were shrunk to the size of a pencil and put in a blender, how would you get out?
2.      How many ridges are there around a quarter? (Reportedly from Deloitte)
3.      What is the philosophy of martial arts? (A spokesperson for Aflac, where this question was used, says she hopes the candidate quoted Kwai Chang Caine from the 1970s TV showKung Fu: “I seek not to know the answers, but to understand the questions.”)
4.      Explain to me what has happened in this country during the last 10 years (Reportedly from Boston Consulting)
5.      Rate yourself on a scale of 1 to 10 how weird you are (Reportedly from Capital One)
6.      How many basketballs can you fit in this room? (Reportedly from Google)
7.      Out of 25 horses, pick the fastest 3 horses. In each race, only 5 horses can run at the same time. What is the minimum number of races required? (Reportedly from Bloomberg LP)
8.      If you could be any superhero, who would it be? (Reportedly from AT&T)
9.      You have a birthday cake and have exactly three slices to cut it into eight equal pieces. How do you do it? (Reportedly fromBlackrock Portfolio Management)
10.  Given the numbers 1 to 1000, what is the minimum number of guesses needed to find a specific number if you are given the hint “higher” or “lower” for each guess you make? (Reportedly from Facebook)
11.  If you had 5,623 participants in a tournament, how many games would need to be played to determine the winner? (Reportedly from Amazon)
12.  An apple costs 20 cents, an orange costs 40 cents, and a grapefruit costs 60 cents. How much is a pear? (Reportedly from Epic Systems)
13.  There are three boxes. One contains only apples, one contains only oranges, and one contains both apples and oranges. The boxes have been incorrectly labeled such that no label identifies the actual contents of its box. Opening just one box, and without looking in the box, you take out one piece of fruit. By looking at the fruit, how can you immediately label all of the boxes correctly? (Reportedly from Apple)
14.  How many traffic lights are in Manhattan? (Reportedly from Argus Information and Advisory Services)
15.  You are in a dark room with no light. You have 19 grey socks and 25 black socks. What are the chances you will get a matching pair? (Reportedly from Convergex)
16.  What do wood and alcohol have in common? (Reportedly from Guardsmark)
17.  How do you weigh an elephant without using a weigh machine? (Reportedly from IBM)
18.  You have 8 pennies. Seven weigh  the same, but one weighs less. You also have a judges scale. Find the penny that weighs less in three steps. (Reportedly from Intel)
19.  Why do you think only a small portion of the population makes over $150,000? (Reportedly from New York Life)
20.  You are in charge of 20 people. Organize them to figure out how many bicycles were sold in your area last year. (Reportedly from Schlumberger)
21.  How many bottles of beer are [consumed] in the city [in a] week? (Reportedly from Nielsen)
22.  What’s the square root of 2000? (Reportedly from UBS)
23.  A train leaves San Antonio for Houston at 60 mph. Another train leaves Houson for San Antonio at 80 mph. Houston and San Antonio are 300 miles apart. If a bird leaves San Antonio at 100 mph, and turns around and flies back once it reaches the Houston train, and continues to fly between the two, how far will it have flown when they collide? (Reportedly from USAA)
24.  How are M&Ms made? (Reportedly from USBank)
25.  What would you do if you just inherited a pizzeria from your uncle? (This question comes from Volkswagen. A spokeswoman for the company tells BNET while the question is certainly not standard, the company’s business analysts often have to take over and manage projects started by other people, so this question may have been a manager’s attempt to see how a job candidate would run a project they ‘inherited.’)

Kaynak: BNET

1 Ocak 2011 Cumartesi

XING Türkiye Ofisi Kapanıyor ve Operasyon Hamburg Merkeze Taşınıyor


Türkiye’de 1 milyondan fazla üyeye sahip olan iş ağı XING, aldığı bir kararla Türkiye ve İspanya’da bulunan yurtdışı ofislerini merkeze, Almanya’ya, taşıma kararı aldı. Bu kararın arkasında şirketin stratejisi gereği üye aktivitesini artırmak ve bunun için de yerel ofisler yerine merkezde ürünün kendisine önem verilmesi yatıyor.

Konuyla ilgili XING Türkiye Ülke Müdürü Hakan Gönenli’yle görüştüm. 31 Ocak 2011′e kadar Türkiye ofisinden Almanya Hamburg’daki merkeze geçişin tamamlanacağını söyledi ve şu anda XING Türkiye çalışanlarına bu yönde bir opsiyonun sunulduğunu belirtti. Opsiyonu kabul eden çalışanlar bu tarihten sonra Almanya’da merkez ofiste çalışmalarını sürdürecekler. Ancak Hakan Gönenli bu opsiyonu değerlendirmeyeceğini ama 31 Ocak 2011′e kadar geçişin sağlıklı olması amacıyla operasyonun başında kalacağını dile getirdi.

XING’in Türkiye üye sayıları servisin genelinin neredeyse %10′unu kapsıyor. 2010 üçüncü çeyrek raporunda belirtildiği üzere toplamda 10,11 milyon üyeye sahip olan XING’in Türkiye dışında ofisinin olduğu bir diğer ülkede, İspanya’da, ise 1,54 milyon üyesi bulunuyor. Diğer taraftan ek bilgi olmasında fayda var, Türkiye’de aktif olarak kullanılan bir diğer iş ağı LinkedIn’in de Türkiye’de yaklaşık 350 bin üyesi bulunuyor.

Cember.net’in satın alınmasının ardından üye sayıları anlamında önemli hedeflerin gerçekleştirildiği XING Türkiye’de bundan sonra operasyonun Hamburg merkezinden sürdürülecek olması şirketin stratejileri doğrultusunda bence yerinde bir karar. Üye sayılarının yanı sıra, üye aktivitesini artırma kararı alan ve bunu da ürüne odaklanarak geliştirmelerle sağlamayı planlayan şirketin yerel ofislerde operasyon yürütmesi şu aşamada zaten anlamlı olmayacaktır.



Şu aşamada kesin olarak XING Türkiye ofisinden Ülke Müdürü Hakan Gönenli’nin merkeze taşınma opsiyonunu kabul etmediğini bu sebeple de 31 Ocak 2011′den itibaren görevini bırakacağını biliyoruz.

Kaynak: Webrazzi