6 Mart 2011 Pazar

Etiketi kaldır...


Almanya'da işverenlerin yüzde 59'u işe alım tercihlerini adayların sosyal sitelerdeki profillerine bakarak yapıyor.

Facebook'ta "etiket" koyduğunuz fotoğraflar yüzünden işsiz kalabilirsiniz. Avrupa Birliği çapında yapılan bir araştırma AB genelinde işverenlerin yüzde 43'ü işe alım tercihlerini adayların sosyal sitelerdeki profillerine bakarak yaptığını gösterdi. Bu oran Almanya'da yüzde 59, İngiltere'de yüzde 47, Fransa'da ise yüzde 23 iken ABD'de yüzde 79'a çıkıyor. Adaylara verilen ret cevaplarına dair ortak açıklama olarak da "kişilerin internette yaptığı uygunsuz yorum ve yayınladığı yazılar" gösteriliyor. Özellikle ABD ve İngiltere'de başvuruların önemli bir kısmı (sırasıyla yüzde 70 - yüzde 41) Facebook, Tweeter, Myspace'deki profilleri nedeniyle geri çevriliyor.

Türkiye için şimdilik telaşa mahal yok. Yenibiris.com editörü Didem Tekin kritik pozisyonlar için münferit şekilde profillere bakılabileceğini fakat genelde böyle bir eğilim olmadığını belirtiyor. Garanti Bankası İnsan Kaynakları Koordinatörü Osman Tüzün ise profilleri kontrol etme uygulamaları olmadığını ve geleneksel CV-mülakat metodunu takip ettiklerini vurguluyor.

Yine de eğlenilen bir gece sonrası internete yüklenen fotoğraflara dikkat etmek için yeteri kadar sebep var gibi duruyor.

Berkan Özyer 


Newsweek Türkiye sayı: 69

4 Mart 2011 Cuma

Tecrübe Çıkmazı


Yazar: M. Cemil Özden


Yeni mezunlar için klasik sorunlardan biridir tecrübe. Karşılaştığım her ortamda bana yakınırlar: “Tüm iş ilanlarında şu kadar yıl tecrübe arıyorlar. İyi ama bize şans vermezlerse, biz bu tecrübeyi nerede kazanacağız?”


Sonuna kadar haklılar. Ama bir de başka yönüyle düşünelim. Orta ölçekli bir işletme sahibisiniz. Zaten piyasada marjlar o kadar düşük ki, olabildiğince maliyetleri düşük tutmaya çalışıyorsunuz. Belirli bir nitelikte bir çalışana ihtiyacınız var; ama ne o çalışanı yetiştirmeye zamanınız var, ne de ona ayıracak paranız. Ne yaparsınız? Hemen bir ilan verip diğer niteliklerin yanında “X yıl tecrübeli” dersiniz. İstediğiniz, aradığınız elemanın gelip hemen ertesi günü, olmazsa birkaç gün içinde işini yapmasını istersiniz.

Gördüğünüz gibi her iki taraf da kendi açısından haklı. Peki birçok işveren tecrübeli eleman istediğine göre, iş hayatına yeni atılan gençler nerede tecrübe kazanacak? Korkmayın, durum o kadar da vahim değil. Sadece paradigmalarımızı biraz değiştirerek bu soruna bir çözüm bulabiliriz.

Gazetelerde gördüğümüz ilanların pek azı yeni mezun gençlere yönelik. Dikkat ederseniz bu ilanlar genellikle finans sektörü ya da personel gereksinimini kendi içerisinden yetiştiren kurumsallaşmış, ülkenin önde gelen şirket grupları veya şirketleridir. Genellikle de bu şirketler gazetelerin 2. veya 3. sayfalarında büyük boyutlu, uzun süreli ilan verir, birkaç hafta aynı ilanlara rastlarsınız. Personel alım ilanlarının, aynı zamanda ilan veren şirketin reklamı olduğu gerçeğini bir yana bırakıp, ilanların içeriğine odaklanırsak, adaylardan birçok özellik istendiği ve pek çok aşamadan geçmesi gerektiği görülür.

Bu gibi ilanlara genellikle binlerce yeni mezun başvurur. Oysa bu pozisyonlara alınacak kişi sayısı en fazla on, bilemediniz yirmi kişidir. Onlar da ince bir elemeden geçirilir. Her ne kadar özel sektörde kayırmacılık yok gibi görünse de, seçilen adaylardan bazıları çok özel nedenlerle tercih edilir. Başvuranlar arasında bileğinin hakkıyla sıyrılanların oranı yüzde 1’i geçmez. Peki, ya kalan yüzde 99’a ne olacak?

Benim şimdi size bir sorum olacak: İmkanınız olsa, aranızda, Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) gibi yüzde 1’lik dilimde okumayı kim tercih etmez? Özel nedenlerle tercih etmeyenler olabilir, ama büyük çoğunluğunuz bu tür okullarda okumak istese de yeterli puanı alamamıştır. Aynen iş yaşamı da böyledir. İş yaşamının başlangıcında girilmek istenen şirketler, yüzde 1’lik dilimdedir. Ama hiç endişe etmeyin.

Nasıl mı?

Üniversiteye girerken yüzde 1’lik dilim, lisede öğretilen derslerden öğrendiklerinize göre belirlenir. İş yaşamında ise üniversitede öğrendikleriniz yine önemlidir önemli olmasına ama artık devreye iş tecrübesi ve duygusal zeka da girer. Üstelik üniversite eğitimi 4-5 yıl, çalışma yaşamı ise 20-25 yıllık bir zaman dilimidir. Yani üniversite eğitimi bin 500 metrelik koşu ise, iş yaşamı tam bir maratondur. Önemli olan da bu maratonu başarıyla tamamlayabilmekte saklıdır.

Maraton koşusunda yarışa nereden başladığınız, ilk birkaç kilometrede nerede olduğunuz çok da önemli değildir. Önemli olan, yarışın bitiminde nerede olduğunuzdur. Buna örnek olarak sizinle bir deneyimimi paylaşmak istiyorum:

Vakti zamanında ülkemizin önde gelen, tamamı ODTÜ mezunu ortakları olan, çalışanlarının da büyük çoğunluğunun ODTÜ mezunu olduğu bir şirkette insan kaynakları müdürüydüm ve yol şantiyemiz için bir inşaat mühendisi arıyorduk. Görüşmelerden sonra öne çıkan adayların ikisi 3 yıl önce mezun olmuşlardı. Biri ODTÜ, diğeri de sanırım Süleyman Demirel Üniversitesi İnşaat bölümünden mezun du. ODTÜ’lü adayımız iş tecrübelerini Bodrum’daki eğlence yerlerinde DJ’lik yaparak elde ederken, diğer adayımız, adını sanını duymadığımız bir firmada (sanırım bizim taşeronlarımızın taşeronu olan bir firmada) 3 yıldır arazide zor şartlarda, yol inşaatlarında çalışıyordu. Bilin bakalım hangi adayı tercih ettik? Şirketimiz ne kadar ODTÜ fanatiği de olsa, tecrübeleri ve zor şartlara dayanıklılığı ile bize daha fazla katma değer sağlayabilecek SDÜ mezununu tabii!..

Kıssadan hisse... Gönül elbette yüzde 1’lik şirketlerde çalışmak ister, ama olmazsa bunu yolun sonu görmek gerekmiyor. Tam tersine yolun başı görün ki, her şeyin farkında ilerleyin. Önemli olan bir maraton koşusu yaptığınızın farkına varabilmek ve gidilmek istenen yeri bilmek...



Bu noktada artık somut önerilere geçebilirim:

Çalışılabilecek şirketleri üç grupta değerlendirebiliriz:

- Giriş pozisyonlarında şaşalı ilanlarla eleman arayan yüzde 1’lik büyük, kurumsal şirketler

- Girişe yakın bir pozisyon olsa bile aradıkları elemanların mutlaka tecrübeli olmasını isteyen yüzde 9’luk orta ölçekli şirketler

- Gazeteye ilan verme maliyetini düşünen veya en fazla seri ilan verebilen, çoğunlukla da eş dost tavsiyesi ile eleman alan yüzde 90’lık şirketler.

Bizim genellikle takıldığımız tecrübe kriteri, genellikle orta ölçekli şirketlerde karşımıza çıkıyor. (Büyük ölçekli işletmelerin yönetici pozisyonlarında tecrübeli kişileri aramasını kast etmiyorum, bu çok doğal) Oysa ilanları çok küçük boyutlarda yayınlanan, seri ilan veren, hatta ilan vermeyen o kadar çok şirket var ki... Tabi bu şirketlerin personeline sağladığı imkanlar da çok düşük oluyor. Biz bir kere gözümüzü diktik ya yüzde 1’lik şirketlere, bir de tecrübe arayan yüzde 9’luk şirketlere takıldık; yüzde 90’lık kesimi görmek istemiyoruz bile.

Eğer maraton koşusunda belirli bir noktaya ulaşmayı düşünüyorsak, sınırlarımızı genişletmemiz lazım. Yüzde 1’lik veya yüzde 10’luk alanı değil, yüzde 100’lük fırsatları görmemiz lazım. Eğer belirli bir alanda ilerlemeyi kafaya koymuşsanız, önemli olan A, B veya C şirketleri değil, o alanda tecrübe kazanacağınız herhangi bir şirket olabilir. Hatta şirket olmasına bile gerek yok, o işi yıllardır yapan bir kişi bile olabilir. İş yaşamınızın ilk birkaç yılını, gerçek iş yaşamına hazırlanmak için yapılan bir staj gibi düşünün. Staj yaparken size para veriyorlar mıydı? (Yüzde 1’lik şirketleri yine hariç tutuyorum) Eh, burada hiç olmazsa birkaç kuruş kazanıyorsunuz ama en önemlisi, işi öğreniyorsunuz. Sonrasında biraz daha çaba, biraz da şans (doğru yerde doğru zamanda olmak)yardımıyla, maratonu başarıyla tamamlarsınız.

1 Mart 2011 Salı

Sanal İmaj Uzmanları İş Başında...



Arama motorları artık, özellikle işverenler tarafından işe alınacak kişiler hakkında araştırma yapmak için en sık başvurulan araçlardan biri. Sanal dünyadaki imaj bu nedenle giderek daha fazla önem kazanıyor.

Verilerin paylaşılabileceği sanal ortamların sayısının çoğalması ile birlikte, internet kullanıcılarında bu verilerin istenmeyen kişiler tarafından görülebileceği endişesi de arttı. Zira arama motorları artık, özellikle işverenler tarafından işe alınacak kişiler hakkında araştırma yapmak için en sık başvurulan araçlardan biri. İnternette yer alan uygunsuz bir fotoğraf iş başvurusu yapan kişinin başka hiçbir gerekçeye gerek kalmadan elenmesine neden olabiliyor. Bu endişeler, yeni bir meslek alanı da doğurdu. Artık kişilerin sanal imajını düzeltmeyi profesyonel meslek haline getiren bilişim uzmanları var. Deutsche Welle'den Gisa Funck sanal imaj uzmanı Vitaly Malykin ile görüştü:


"Google'da çıkan sayfalar kontrolüm altında"

Vitaly Malykin’in parmakları siyah dizüstü bilgisayarının üzerinde kurnazca geziniyor. Malykin, yaptığı işe somut bir örnek vermek amacıyla kendi adını arama motoru Google’a yazıyor ve sonucu gururla gösteriyor ve “Bu benim sayfam, bu Xing’deki sayfam, buradaki her şeyi değiştirebilirim. Bu da kişi arama sitesi Yasni’deki sayfam, istersem buraya da müdahale edebilirim. Yani buraya da kaydolabilir ve yazılanları etkileyebilirim" diyor.


İki yöntem

Malykin ve şirketinin adını Google’a verince çıkan 20 sonucun hemen hepsi ya olumlu ya da tarafsız. Buna şaşırmamak gerek, zira Malykin profesyonel bir sanal imaj uzmanı. Yani o, parasını başkalarının internetteki imajını düzelterek kazanıyor. Malykin, müşterilerinin görmek istemediği ya da haklarında olumsuz izlenim bırakan internet içeriklerini yok ederek geçimini sağlıyor. Vitaly Malykin, işini “Temelde bunun iki yolu var. Ya örneğin Google'da çıkan arama sonuçlarını sildirmeye çalışıyorsunuz, ya da kendinize ait yeni web siteleri oluşturarak çıkan olumsuz haberlerin arama sonuçları sıralamasında geriye düşmesini sağlıyorsunuz" sözleriyle açıklıyor.
Bazı uyarılar

Ancak istenmeyen bilgileri ya da resimleri internetten silmek o kadar da kolay değil. Verilerin bulunduğu internet siteleri silmeyi vaat etse bile, bu veriler arama motorlarının ön belleklerinde muhafaza ediliyor. Bu, Malykin gibi bilgisayar uzmanları için bile çözümü zor bir sorun. Ayrıca bu verilerin hafızada tutulma süresi de oldukça uzun. Bu nedenle Malykin, müşterilerine genellikle diğer yolu, yani internette kişilerin imajını olumlu etkileyebilecek web siteleri ve bloglar hazırlamayı teklif ediyor. Bu siteleri, arama motorlarının arama sonuçlarında en üst sıralarda çıkacak şekilde programlayan uzman, böylece müşterileri hakkındaki ilk sanal izlenimi de sağlama almış oluyor. Malykin'in internet kullanıcılarına bazı uyarıları da var: “Bir forumda bir yorumda bulunan kişi, onun sürekli orada kalacağını anlamalı ve kabul etmeli. Bir yere iş başvurusu yaptığınızda ve personel müdürlüğünden biri hakkınızda arama yaptığında ki, istatistiklere göre işverenlerin üçte ikisi bunu yapıyor, bu içerikleri buluyor. Bir yere yönetici pozisyonunda başvuruda bulunan biri için, internette gittiği son eğlencenin fotoğraflarının yer alması hoş bir şey değil.”


Her beş Almandan biri sanal ortamda verilerini paylaşıyor.

İstatistiklere göre her beş Almandan biri gönüllü olarak kendisi hakkındaki bilgileri internette paylaşıyor. Alman şirketler Alman ceza hukukuna tâbi, ancak örneğin forum sitelerinin çoğunun merkezi yurtdışında. Bu nedenle, hakaret gibi suç teşkil eden durumlarda, adli kovuşturma zorlaşıyor. Malykin, sanal ortamlarda bilinçsizce bilgi ve veri paylaşımının risklerine şu sözlerle dikkat çekiyor: “Şu anda göründüğü kadarıyla hiçbir zaman işsiz kalmayacağım. Yeni kuşak, 13-14 yaşındakiler, blogları, forumları kullanmakta oldukça iyiler. Ancak kendileri için ne tür risk ve tehlikeler içerdiği konusunda bilgileri yok. Tüm bu veriler hacker saldırıları ile çalınabilir, yani internette ne paylaştığınıza dikkat etmeniz gerekiyor.”



Kaynak: Deutsche Welle Türkçe